Hoş geldin Sonbahar. Sonbaharın tüm renkleri içinde tabloda kaybolduk, mis gibi havayı içimize çektik, günlük güneşlik güzel bir havanın tadını çıkardık bu haftasonu.
“Kahvaltı hazır!” sesiyle kampımız resmen başlıyor. İlk ortak işimiz birlikte karnımızı doyurmak. Kampa gelindiğinde birliktelik ruhunu yakalamak için ilk ortak iş çok önemli çünkü. Onun için buluşmadan sonra kahvaltıyı olabildiğince erkene koyuyoruz. Kamp birlikte yapıldığında güzel.
Sırada orman yürüyüşü ve oryantasyon var. Kampımızda daha önceki kamplarımıza katılmış katılımcılarımız da var bu hafta. 2. ya da 3. kez gelen çocuklarda hedeflediğimiz yavaşlama hemen hissediliyor. Oradan oraya koşturmadan yapıyor yapacaklarını. Daha planlı ve yaparken de daha yavaş. Yeni gelen çocuklara acele edip diğer yere koştukları için şaşkınlıkla bakıyorlar sanki.
Permakamp çocuklarında bunu açıkça gözlemledik. Artık oyunlar kısa vadeli değil. Uzun vadeli ve planlı. Sanki ne yapacaklarını biliyormuş gibi kampa girip gözden kayboluyorlar. Tabii bizim çiviler ve çekiçler de kayboluyor. Ha bir de testereler.
Bu hafta ekibimiz kalabalık. Çocukların yaş grubu çoğunluklu olarak küçük yaş. Orman yürüyüşümüzü onların ritmine göre ayarlıyoruz. Orman girişinde bizi bir kaplumbağa karşılıyor. Çocuklar büyük bir heyecanla toplanıyor başına inceliyorlar seviyorlar uzun uzun. Yol boyunca ve molalarımızda sohbet ediyoruz, ormanda hayvanlar nereden su içer, nerelere yuva yapar, ne zaman kış uykusuna yatarlar, mantarlar ne zaman çıkar, nasıl çoğalır, ağaçlar birbirileri ile nasıl konuşurlar... Dönüş yolunda herkes yaşına göre taşıyabileceği kadar dalı topluyor ve taşıyor kamp alanı ateş başına.
Kamp alanına vardığımızda oryantasyon bitmiş ve çaylar yudumlanmakta. Ormanda yoruldum, diken battı diye söylenen çocuklardan eser yok:) Büyük bir heyecanla koşuyorlar anne babalarına maceralarını anlatmaya. Ama her şeyi anlatmadıklarını biliyoruz. Anıları onlara özel.
“Yemek hazır!” ile yemek sırası tekrar kuruluyor. Bu sıra değişik, sıranın önüne geçmek serbest, eğer bir çocuk bir yetişkinin önüne geçiyorsa.
Öğle yemeği yine bu mevsimde bahçemizden çıkan ve Beykoz bölgesinde yetişen sebzeler ile yapılıyor. Tercih ya da hastalık sebebiyle farklı bir menü yemesi gereken katılımcılarımız için alternatiflerimiz var. Bu özel durumlar için önceden haber verilmesi gerekiyor tabii ki.
Bugünkü çiftlik işimiz buğday eleme. Geçen haftalarda patoz ve elekten geçirdiğimiz buğdayları çuvallayarak harmanı kaldırmıştık. Şimdi ise ekmek yapmak üzere minik saplardan buğdayı ayırmak için detaylı bir eleme işlemi yapmamız gerekiyor. Hep birlikte brandamızı yayıp buğdayı numara numara elekten geçirerek eliyoruz. Meditasyon gibi bir iş:)
“Yemek hazır!” sesini duyduğumuzda çadırlar henüz yeni kurulmuştu. Akşam yemeğinin ardından keyifli ateş başına geçiyoruz.
Mevsimin bize sunduğu bir hediye olarak akşam tatlı tatlı yağmur yağıyor. Çadırın içinde sadece bir kaç santimetre ötede ıslak bir doğa var. Yağmur damlalarının çadıra çarptığında çıkan ses iyileştirici. Kamp sadece çadırda kalmak, ateş yakmak değildir. Doğanın derin dünyası içerisinde bütüncül olarak bulunmak demektir. Doğanın unutulmuş köşelerinde ayak izinden başka iz bırakmadan keşiflerde bulunmaktır. Bir çocuk ancak o zaman kendisinin ve arkadaşının da doğa"nın bir parçası olduğunu fark eder. Böylelikle çocuklarımızda empati, farkındalık, dinginlik, dinlemek, duymak gelişir.
Ertesi gün yağmurlu bir sabaha uyanıyoruz. Kahvaltıyı Domda yapıyoruz. Ardından yağmur sesleri eşliğinde mandalamızı.
“Yemek hazır!” sesi son kez duyuluyor ve öğle yemeği başlıyor. Okulların açık olması, ertesi gün çocukların okula gidecek olması sebebiyle aileler ayrılış hazırlıklarına daha erken başlıyor.
Seteney Koz