KALEV’in çocukları dışarıda olmaya alışık gibi duruyor. Odunlarla oynuyorlar, yerlerde buldukları deniz kabuklarını topluyorlar, kendi başlarına ateş yakmaya çalışıyorlar. Yetişkinlerse keyifte; soba sıcağında çaylarını yudumlarken…
Likenler, orman alt örtüsü ve toprak yürüyüş konularımızın arasında. Yeri geldikçe köylülerin çeşmelere verdiği isimleri tartışıyoruz. “Zor Zaman” çeşmesi bize hiç kurumadığını anlatıyor satır aralarında.
Son çeşmemizde bir semender ailesi karşılıyor bizi, dişisi, erkeği ve yavrularıyla. Suyun içinden çıkarmadan elimize alıp onları izleme şansı veriyorlar bize. Erkek olan ürkek bir şekilde sallıyor yüzgeçlerini turuncu, yeşil, rengârenk. Zor zaman çeşmesinin yalağındaki donmuş suyun altında karşılıyor bizi rengârenk hayat. Nerede, hangi ufacık bir delikte karşımıza ne çıkacağı hiç belli olmuyor.
Toprak ana konumuz yine. Kerpiç evlerin yumuşacık dokusu, tarım teknikleri, atalık tohumlar, küresel ısınma, iklim değişikliği, toprak canlılığı toprağın bize tek avazda verdiği konular.
Yine kıştan çaldığımız bir hafta sonu olmuştu. Bu konudaki şansımızı tartışmaya başlamıştık artık. Acaba biz mi kıştan gün çalıyorduk, yoksa kış gelmeyerek bizim bahar günlerimizi mi çalıyordu?