Geçen hafta hendek – Çiğdem yaylasına kampa gittik. İstanbul’da gece gök gürültülü yağmur yağdı. Hendek bölgesine de ciddi bir yağış olmuştu. Birazdan anlatacağım bakış açısı ile bizler de yola çıktık. Hafif bir çiseleme sürekli olarak vardı. Hatta buluştuğumuz yerde bile bu çiseleme devam ediyordu. Yaylaya çıktığımızda sisli bir hava bizi karşıladı. Ara ara çiseleme devam ediyordu. Akşama doğru hava bir açtı. Pazar akşamına kadar muhteşem bir güneş ile iliklerimiz ısındı.
Bu hafta sonu da Düzce – Kocayayla’ya kampa gideceğiz. Bölgede yağış ihtimali yine var ve bizler yine denemekten vazgeçmeyeceğiz.
Kampçılar olarak tüm bu durumlar aslında temelde aradığımız faydanın birer parçasıdır. Hafta sonu şehirde geçirmeye karşı bu iyi bir alternatiftir. Arabalarımızla bölgeye vardığımızda hala yağış devam etse de yükseldikçe bu durum değişebilir ya da daha ağırlaşabilir. Çünkü yaylalar klimatik şartlarından dolayı kısa mesafelerde bile daha alçak bölgelerden ayrılırlar. Bulutlar ortalama 1000 metrede yoğunlaşmış olabilir ve 1300 metrelik bir yaylada siz bulutların üzerinde bir hafta sonu geçirebilirsiniz. Senelerden beri tecrübelerim hep bunu göstermiştir. Fakat tersi de olabilir ve yaylaya daha fazla yağış yağabilir. Tüm bunlar öngörülemez bir durum yaratır.
Kamp yaparak konforlu alanlarımızın, alışık olduğumuz durumların dışına çıkarız. Yemeklerimizi küçücük bir ateşte pişirmek zorundayızdır. Ev olarak bir bez parçasını kullanırız. Geceleri ise ağaçların ortasında bir boşlukta yerde yatarız. Bir bez parcası ile de ısınmaya çalışırız.
Tüm bunlar ne için yapılır. Ruhsal ve bedensel farkındalıklarımızı arttırmak konfora alışmış halimizi hırpalamak için. Bunun sonuda ne elde ederiz. Çocuklar dahil her bireyin bu durumlardan çıkartımları farklıdır. Yağış durumlarında da kaldığımız durumlar aslında bunlardan farklı değildir. Tüm zihnimiz hayatta kalmak (mecazi anlamda ), korunmak üzerine yoğunlaşır. Belki de uzun süredir yapmaya fırsat bulamadığımız konsantrasyonda bunu yaparız. Belki de yağış olur ve çadırın içine gireriz. Bu durumda da 2 metrekare alanda ailemizle zaman geçirmenin keşfini yaparız. Tüm bunlar fırsattır.
Uzun sürelerdir kamp yapan biri olarak dışarıda yağmur yada kar yağarken çadır içinde yaşamanın verdiği hazzı çok az şeyden alırım. Evet bazı şeyler ıslanır. Evet yemek yapmak, yemek zordur. Dikkat yüksektir ve konforlu değildir.
Ama bu kamplar diğerlerinden daha çok anlatılır ve akılda kalır. Peki neden?
İşte bu sorunun cevabı umarım sizde de vardır.
Bu sebeplerle kamp sabahı kalkar ve yağmur yağsa da yola çıkarız biz. Yağış altında olsa bile yolumuzu alır keyfimize bakarız. "Yol" da olmak hikaye ihtimali olan bir şeydir çünkü.
Sonra vardığımız yerde şartlara bakarız. Belkide kimsenin kafasını çıkarmadığından dolayı boş olan bir yere girer akşama kadar orada eğlenir kamp yapmadan döneriz. Ya da ihtimalleri değerlendirir ve çok hırpalanmayacağımız şartlar varsa kampımızı yaparız. Ama buna yerinde ki şartları görmeden karar vermeyiz.
Hiç olmadı yağmurlu bir havada dolaşmış, sağlıklı bir yerin havasını solumuş oluruz. Biraz ıslanmış oluruz. Yağmurdan dolayı yayılan toprak kokusunu çekeriz içimize. Çayımızı içer döneriz. "Yol"da olmayı ve muhabbeti kaçırmayız.
Görüşmek üzere
Alpay Oğuş