Yaylaya doğru yola çıktık. Delmece yaylası 700 m yükseklikte. 650 metre de birden bir sis içinden geçerek açık bir gökyüzüne merhaba dedik. Bir gün önce hava güneşliymiş. Geniş düzlüklerde yerler çok ıslak olduğundan ağaçlar arasındaki kamp alanımıza gittik.
Ben bu kamp alanını çok seviyorum. Yüzyıllık ağaçların arasında güneşte yada yağmurdan korunarak kamp yapılabiliyor.
İlk kampı olanlar eksik bilgilerini tamamladılar. Çocuklar zaten hemen çamurlanmaya başlamışlardı. Kendi aralarındaki tanışma oyunları sırasında bizlerde kampımızı kurduk. Çocukların birazdan ıslak geleceğini tahmin ederek ateşi hemen yaktık. Hemen yanına da kurutma askısı yaptık. Çekiç, balta işleri yaptık. Yemekleri hazırladık. İşlerimiz bitince “Şifalı su” bölgesine yürüyüşe çıktık ve “şifalı çiçekleri” aradık.
Karşımıza çıkan her fırsatta çocukların ne yapmak istedikleri anlamaya ve güvenliklerini sağlayarak onların deneyimlemesine izin vermenin yollarını bulmaya çalıştık.
Katılımcıların şaşkın bakışları arasında saat 9:00 da tüm çocuklar uyudu. Ateş başı bizimdi artık. Patatesler közde, mısırlar patlamış, havada sis var ama yağış yok idi Ateşi büyük yaktık. Çünkü kalabalıktık.
Sabah kahvaltısı sonrası “Survivor” bölgesine gittik. İşte ne olduysa orda oldu. Bir sürü Çocuk götürmüştür. Bir sürü çamur adamla geri döndük. Ben erinin tüm kıyafetleri bir torbaya doldurup yenilerini giydirerek işin içinden çıktım. Ama burnunun içi ve saçlarının içinde herhalde bir saksı toprak vardı.
Hava güzel olduğundan çeşmede tüm temizliğimizi yaparak kampa geri döndük.
Kamplarda herkesin kendi keşfi ve gözlemleri oluyor. Bunları konuşuyoruz. Fakat bunları benim burda yazmam mümkün olmuyor. Keşke kamplar hakkında katılımcılarda yazılar yazsalar ve hiç katılmamış olanlar bu yazıları okuyarak bilgi edinseler.
Çocukların yapacağı şeyleri kendilerinin seçtiği ortamlar yaratmak hiçte zor değil. O zaman mutluluk kaçınılmaz oluyor.
Başka bir kampta görüşmek üzere
Alpay Oğuş
{phocagallery view=category|categoryid=46|limitstart=0|limitcount=0}