Yine kalabalık ve keyifli bir ekiple ilk kez gittiğimiz bir yayladayız. Kamp yerimizi seçtikten sonra hemen öğlen yemeği ve yürüyüş için toparlanma.
Yakınlarda bir yerlerde Sakarca yaylası varmış. İlk onu keşfetmek istiyoruz. Yönümüzü biliyoruz ama normal yol yerine hemen ormanın içine dalıyoruz. Ateş karıncası yuvaları ve çürümüş, devrilmiş ağaçlar eşliğinde 4 km sonra yaylamızı buluyoruz. Sinekli yaylaya göre daha çok yaylacı gelmiş. Buz gibi suyundan içip dinlendikten sonra yolumuzu seçmeliyiz. Çocuklar kaybolacağımız yolu seçince yine ormana daldık. Aldığımız tarifte beni çok etkileyen bir tanım yaptı yaylacı teyze.
Kampcılık eğitiminde bunu öğretiriz. Yolun yada patikanın keşfini yapmalısın. Muhakkak çevrende yaban hayvanların yada köylülerin kullandığı bir patika vardır. Bunu bulursan rahat edersin. Bir süre sonra istemeden de olsa yolun içine karışırsın.
Tarif ederken “ burdan aşağı salın kendinizi. Yol sizi çeker” dedi. Gerçektende yol bizi çekti ve yaylamıza geri döndük.
Hemen akşam ateşi için odun temin etme çalışması başlattık. Devrilmiş ince ağaçlardan birinden çamur havuzu üzerine köprü yaptık ve uzun süre onun üzerinde denge çalıştık.
Akşam ateşi, muhabbet, gece orman sesleri, sabaha karşı kuşların cıvıltısı ve erkenden uyanıp hemen kendini dışarı atarak keşiflere devam eden heyecanlı çocuklar.
Ertesi günde kahvaltı sonrası güzel bir yürüyüş. Topraktan sızan suların içilebileceğini ve tadını değerlendirme. Yavaş yavaş dönüş hazırlıkları
Bir kamp daha anıları ile biter.
Alpay Oğuş