Kolay mıydı?
Değildi.
Ama yapabilirsek çok keyifli olmaz mıydı?
Olurdu.
Peki yapılamaz mıydı?
Denenmeye değerdi.
Malzemeler
Burada biraz hazırlık sürecinden bahsetmek istiyorum. Planlama bizim aile için olmazsa olmazlardan. Vazgeçilmez olan en önemli şey ise sıcak gece uykusuydu. Rahat demiyorum. Konfor alanınız tabi ki daralıyor. Biz o bölümü çok önemsemiyoruz çünkü önemli olan çadırın içinde sıcak ve kuru olmak! Bunun için öncelikle bizi -15 derecede bile koruyabilecek uyku tulumu edindik. Üstelik fermuarlar sayesinde birleşebilen bir model seçip 2 adet aldığımız için 2,5 kişinin içinde rahat uyuyabileceği bir alan yarattık. En yoğun yağışta bile bizi koruyabilecek bir de çadırımız vardı. Bir iki yedek battaniye ve evde her akşam kullandığımız yastıklarımızı aldık yanımıza. Bu yastıklar inanılmaz bir konfor sağlıyor. Demedi demeyin.
Bunlar dışında polar, çizme ve yedekli olmak üzere kıyafet ve şapkalarımızı aldık.
Ağustos sonu olduğu için güneş kremi ve böcek kovucu kremimiz de çantamızdaydı.Termoslar, yemek pişirmek ve yemek için bir iki mutfak malzemesi. Portatif sandalye ve masalarımız ile paketimiz tamamdı.
Hazırlık
Sultanpınar yayla kampı için Cumartesi sabah 7’de yola çıkacağımız için tüm hazırlıklarımızı akşamdan yaptık. Burada en önemlisi arabayı akşamdan yerleştirmek. Böylelikle sabah sadece küçük yemek dolabı ve taze kahvelerimizi alıp evden hiç stres olmadan çıktık.
Yemek
Hep söylenir.
Hazır yemekler kampta hayat kurtarır.
Ve tabi oralarda sanki açlıktan öleceksiniz gibi yanınıza tüm marketi & mutfağı da alıp götürmeyin derler. Bunun için iyi bir planlama her şeyi çözer.
Biz de şöyle yaptık; 4 öğün yemeğimiz olacaktı.
Öğle yemekleri için evde yapılmış iki zeytinyağlı yemek kavanozu, bulgur pilavı ve yogurt aldık. Akşam keyif yapalım istedik ve önden biraz peynir, şarküteri, şarap ve meyve atıştırıp akşam ateşte ızgara et yaptık. Kalan köze patates ve patlıcan koyduk. Közlenmiş patatesler sabah dilimlenip üzerine kırılan yumurta sayesinde muhteşem lezzetli ve doyurucu bir kahvaltıya dönüştü. Evden getirdiğimiz zeytin ve akşamdan kalan peynirler de ona eşlik etti.
Vee kamp başlasın.
1,5 saat düz yollarda gittikten sonra tırmanışa geçtik.
Köy yolları başladı, sonra yavaş yavaş ormana girdik.
Çan sesleri duyulmaya başladı.
Mis gibi bir hava.
Yayla evleri ve muhteşem göl manzarası.
İyi ki buradayız dedim.
O ve ertesi gün hayatımız boyunca hep hatırlamak istediğimiz şeyler yaşadık.
Sultanpınar Yaylası bize hem çadırlarımızı rahatça kurabileceğimiz düzlükler hem de keyifli vakit geçirebileceğimiz orman & göl yolları sundu.
Volkan her 2 gün de özellikle çocukların liderlik yaptığı günlük yaklaşık 6-7 km’lik yürüyüşler organize etti. Uzunluk sakın gözünüzü korkutmasın. Bol molalı, bol keşifli, tempolu oldugu kadar yatmalı yuvarlanmalı yürüyüşlerdi bunlar.
Öyle güzel bir doğa ki, çoğu yolu ormanın içinden geçtik, patika yolu bile olmayan, ağaç dallarından izin alarak kendimize basacak yer açtık.
Çok dik bir tepeyi gördüğünüzde ya da ormanın en zor ve dar yamacına girdiğimizde önce bir tedirginlik hissi gelir.
Büyük bir kararlılıkla ilk adımı atmaktır aslında olay.
Sonrası zaten başarmanın verdiği büyük keyif.
Aras ne yaptı?
Çadıra bayıldı! Birlikte kurduğumuz için sanki legolarıyla yaptığı gibi kendine ait evini inşaa ettiğini hayal etti. Çok sahiplendi.
Çamurlara saplandı, küllerin içinde zıpladı, üstü başı yemyeşil olana kadar çimlerde yuvarlandı.Yürüyüşler sırasında yorulan küçük ayaklarını çoğunlukla sırtımızda taşıttırdı. Kamp ateşi yakmak için hazırlıklar esnasında boyundan büyük odunları taşıdı. Yeni arkadaşlarıyla frizbi ve top oynadı.
Özetle şehirde malesef ona asla sunamadığımız bir alan tanımladı kendine: Özgürce ve korkusuzca etrafta dolaşabilmenin tadını çıkardı.
Sonra çok düşündüm. Gündelik hayatımızın getirdiği iş & ev temposuna dönünce hep oralara kaçmak istedim.
Doğada olmak benzersiz bir his;
Zamansız, aidiyetsiz, koşulsuz.
Bunun bir kez tadına varınca artık yeni bir dünyanız daha oluyor.