26-27 Eylül 2020 Permakamp Ekolojik Aile - Çocuk Kampı Güncesi

 Şehirde doğmuş, büyümüş; hayatında köy, köy havası, ekmeği, peyniri; otlayan hayvanı, yer sofrasını görmemiş biri için bu yazacaklarımı yaşamak nasıl bir mucize tahmin edemezsiniz; sadece deneyimleyerek anlayabilirsiniz. Dilerim bu yazıdan sonra size de bir kapı aralanır.

Arkadaşımın sosyal medyasında #kampagidelimmibaba etiketi ile paylaşımlar gördüm; içimden de neden “baba” acaba dedim. Sonra unuttum gitti.

Çocuklarla ne zamandır sıra dışı bir şeyler peşindeydik; ama günün sonunda bir AVM’de yemek yiyor ya da en fazla ( o bile daha yeni) sahilde çimlere yayılıyorduk. Derken aklıma bu etiket ve fotoğraflar geldi ve hemen araştırıp, bir heyecan Ekim sonundaki kampa kayıt yaptırdım. Düşünün öyle bir heyecanJ meğer Eylül sonu 26-27 Eylül’de de aynı kamp varmış, hemen günü değiştirerek bu macera için hazırlanmaya başladım.

Arabaya 3 haftalık eşya koyup, yola çıktıkJ çünkü üşümekten, yetmemesinden, kirlenmekten, pişman olmaktan korktum. Alana vardığımızda içimden “ne de dağınık” dedim. Ah bu şehirli züppeliği yok mu! Nereden bileyim oradaki malzemelerle biz ailelerin kampa masa, sandalye yapacağımızı…

Kamp öncesi sağ olsun muhtar Alpay 7 mail atıyor; hepsini dikkatlice okuyun; geriye gerçekleştirmek kalıyor. Kalabalık toplanınca Alpay bize Permakültür’ü, Kampa Gidelim mi Baba projesini ve kuralları anlattı. İlk kural ensemizdeydi; kahvaltı sonrası bulaşık yıkamak. 3,5 ve 6 yaşındaki iki oğlum sofradan kalkarken izin almayı ve tabaklarını mutfağa götürmeyi biliyordu ama bulaşık çok iddialıydı ki 6 yaş hemen arıza verdi; mızık mızık ilk bulaşığını yıkamaya başlamıştı ki; oradaki ahenk bile yetti; durulamada çok mutluydu. Çünkü her şey doğal ve doğal olarak eğlenceliydi; çünkü doğaydı onu çekilir kılan.

Kahvaltıdan sonra eğitmen Esin çocuklarımızı alıp, ormana tohum toplamaya götürdü. 3,5 yaşındakini hiç tanımadığım insanlarla balta girmemiş ormana yollamıştım ve doğal davranıp, cool takılmalıydım J evet başardım; onlar gelene kadar sakin kaldım, aklımdan kaybolma, korkma ihtimali milyon kere geçti ama başettim ve başardım. Geri geldiklerinde ayakları otlardan çizilmiş ama çok mutlu iki bebe vardı. Onlar ormandayken Alpay bana “neden kampa gidelim mi baba” daki baba olgusunu anlatıyordu. Baba aslında eril olan kişiydi; ailenin erili; cinsiyetçi bakış açısı ile erkek; evin erkeği, ataerk değil; eril olandı. Yani bu kampa anne ile teyze ile babaanne ile de gelebilirsiniz; çıkış noktası burada gayet güzel anlatılmış;

https://www.kampagidelimmibaba.com/s-s-s

Kampta nefis bir ağaç ev ve ağaçlara bağlanmış, hatta üstünde 20 yetişkinle test edilmiş güvenli bir ağ var; çocuklar sanırım oraya aşık oldu. Onlar serbest zamanda orada oynarken biz de gönüllü olarak işlere destek olduk. Tembellik yapmak da hak bu arada. Ben bahçeden öğle yemeği için adaçayı, nane topladım ve yabani otları temizledim, hiç tanımadığım anne ve babalarla; eşim de hastane atıklarından oluşan tahtalarla masa yaptı. ( iki özel hastane yıllık tahta atıklarını biriktirip, tırla kampa gönderiyormuş)

Öğle yemeği yine aynı düzende; el yıkama, mesafeli sıraya girme; yemek sonrası bulaşığını yıkama şeklinde devam etti.

Eğitmenimiz Esin çocukları alıp, tekrar doğaya salındı. Toplanacak tohum, fındık vb için hepsine kutular sağlanmıştı. Bu arada ebeveynlere bira yapma eğitimi verildi.

Saat 17:00’de çocuklarla çadır kurma eğitimi aldık ve kurulduk. Bildiğiniz yüksek, balta girmemiş otlara çadır kurduk. Bizimkiler ağaç evden gelmek istemediği için babayla beraber kurduk çadırımızı. Çadırınız yoksa kamptan kiralayabiliyorsunuz ama kurmak ve kaldırmak size ait.

Akşam hava kararmadan yemek yenmeli çünkü ışık yok. Yemekten sonra çocukların yaktığı ateş etrafında masal anlatma serüveni başladı. Masal bilenler anlattı; sonra en sevdiğim kısım başladı. Tamamen hayal gücüne dayalı masal uydurma. Biri hikayeyi başlattı ve ateş etrafındakilere söz vere vere masal koca bir hikaye kitabında dönüştü. Gerçekten eşsiz bir deneyimdi; çocukların hayal gücüne hayran olmamak elde değil.

Maalesef temiz hava mağduru ben, yetişkin sohbetine kalamadan erkenden uyudum; evet çok pişmanım…

Gece sağanak yağmur yağıyor sandım ama meğer çiğ yağmış; dahası çiğ bir yağış türüymüş; bunu da bu kampta öğrendim.

Pazar günü tertemiz, mis gibi havaya uyandık. Enerjimiz yerine gelmişti. Çocuklar bütün gün ağaç evde toprakta, çamurda oynarken biz de tam anlamıyla siesta yaptık. Bir ara kurucu üyelerden Seteney çocuklara yün ip ve ağaç dalından mandala eğitimi verdi; ucundan deneyeyim dedim; yeteneksizlik ne fenaymış hatırladım.

Kampın tuvaleti kompost tuvalet; yani bir kabin ve kapısı var korkmayın; tuvalet kağıdı da var ama sifon yok; klozete oturduğunuzda tuvaletiniz aşağıdaki toprak çukura gidiyor; o da doğal gübre olarak doğaya geri dönüyor. Evet biraz kokuyor ama koklamak isterseniz; o kokuyu almamak gayet elinizde.

Ne mi yedik?

Ekolojik olan herşeyi. Bilecik’den gelen keçi peyniri, Bozcaada’da yapılan kükürtsüz şarap; kendi ektikleri domates, biber; Kars’dan gelen enfes kaşar peyniri; katkı maddesiz, şekersiz fıstık ezmesi; ev yapımı bira ve sonsuz çay. Tropikal olan ve bizim floramıza uymayan hiçbir yiyecek ve içecek yok; muz yok; avokado yok; evet kahve yok. Bu kısım beni zorladı ama kendiniz getirip, moka kaplarınızda yapabiliyorsunuz. Kampa paketli hiçbir ürün kabul edilmiyor; hazır yemek; şeker; çikolata yok.

Tabi ki cep telefonu, ıpad, dijital olan hiçbirşey yok; yok değil, yasak J tam da olması gerektiği gibi. Sonsuz kirlenmek, deneyimlemek var.

Çocuklar arasında çıkan tartışmaya kendi ebeveynleri müdahele edemiyor; tarafsız biri ortamı sakinleştiriyor; çocuklar anne babaları ile değil; çocuk masasında kendi yemek yiyor. Yani tüm düzen çocuklar için kurgulanmış; siz de bu kurguda iki ağaç arası hamakta yerinizi alabiliyorsunuz…

Sanırım bu kampa gitmek yaptığımız en güzel aile etkinliğiydi. Şimdi gözümüzü 10-11 Kasım’daki Düzce Kocayayla Aile - Çocuk Doğa Kampı’na gitmekte…

Doğaya, doğal olana varabilmeniz dileğiyle

Nazlı Öztoksoy

Yorum Ekle