Bunun için Erine aslında çok teşekkür borçluyuz,bizi hiç üzmedi.. giderken Erin’in uyku saatini seçmemize rağmen bir önceki sefer olduğu gibi gidene kadar uyumadı hem o zaman geceydi hem de daha küçüktü.. 2 saat uykunun ardından uyanıp son iki saati türlü şaklabanlıkla idare ederek akşam Gelibolu’ya vardık..gece yatmadan “aman Erin saat 7 de kalkar 8,5 da sabah uykusuna yatar Ayça bu arada kahvaltı eder ” gibi talimatlar ile gece uykusuna daldık.. ve ne oldu Erin tam 8,5 ta uyandı.. kayınvalidemin sabah ben erken kalkıp kahvaltı edeceğim diye hazırladığı tabak normal kahvaltı sofrasına konuldu.. bu hep böyle galiba; anne birşey söyler ve tamda söylediğinin tersini ilk defa söylenen kişinin yanında yapar çocuk!!.. neyse kahvaltı edip Geyikliden 13:00 te vapura binmek üzere yola çıktık.. ve Erin yine 1 saat uyudu .. yolun geri kalan kısmı yine şarkılar türküler ve koltuktan kalkma çabalarını engelleme çalışmaları ile geçti..sanırım tam oturmaya başladığında koltuk değiştirmek gerekecek çünkü yoldan geçen arabaları seyrettiği zaman hiç sorun olmuyor ama suratını koltuğa çevirdiğimde kıyamet kopuyor..
adaya geçip öğlen yemeklerimizden sonra kampımızı attığımız Güler ada pansiyona yol aldık.Güler ada üzüm bağları içerisinde bungalovların olduğu – bungalov dediği küçük tahta evler lüks değil ancak tuvaleti kliması mutfağı mevcut- küçük bir pansiyon ama biz bağların içersine kamp atmayı tercih ettik hep bugüne kadar, sabah uyanıp bağdan üzümü kopartıp yemek çok daha keyifli hem çadırda odalarda olan böceklerden olma ihtimali yok…
Akşam üzeri Erinle beraber çadıra girdik ve bir yol yorgunluğu uykusu çektik.. nasıl olacağını merak ediyordum.. yanımda bir yorgan götürdüm (Erin’in evde üzerinde oynadığı yorganı) matların üzerine 3 kat yaparak bir yatak hazırladım, bende zaten matın üzerinde uyuyorum ve hava sıcak olduğu için uyku tulumu ihtiyacı doğmuyor…Erin çadıra ilk girdiğinde biraz şaşkındı, yukarı,sağa sola bakındı durdu biraz mızmızlandı ama oyunla içeride olmaya alıştırdık ki çok da uzun sürmedi.. pürrrtt pürttt diye diye dolandı içerideyorgunluk uykusu için ise dışarıda biraz kucağımda dolandı sonra beraber içeri girdik ve sorunsuz uykuya daldı.. zaten sonra adada olduğumuz bütün hafta içerisinde inanılmaz bir uyku düzeni vardı sanırım oksijen fazlalığından her uykusu 2 saat dürüp sabah öğlen akşam üzeri ve gece uykuları yaptı, ilk gece uykusunda ise gece saat 2 de ki 10 da uyumuştu emzirmek için ben uyandırdım hatta 5 te bir daha uyandırdım. Her sabah saat 8,5 uyanış saati her akşam saat 10 uyuma saati.. Öğlenleri hamak çadırda ya da arabasında sahile gölgede uyudu zaten sürekli estiği için son derce rahat uykulardı hepsi.. bizde Alpayla kah uyuduk kah denize girdik kah kitap okuduk.. ben öğlenleri Erin uyanınca emzirip Alpay’a bırakıp merkeze yemek yemeğe gittim..herkesin yardımı çok büyüktü bize hepsine kocaman bir teşekkürü borç biliriz..)
yanıma yedek süt almadığım için – büyük bir cesaret ile– düzgün yemeklerimi yemem gerekti ve hiç yedek süte ihtiyacım olmadı …ben hep adada olmak istiyorum!!
Cumartesi günü rüzgar güllerinin oraya gün batımına gittik.. Erin’in türbinlere bakışı çok komikti.. kafayı döndürüp döndürüp baktı) gün batımında biraz üzüm biraz peynir biraz şarap ile keyiflendik..
Pazar günü tatili biten herkes yollara döküleceği için o sıkıntıyı çekmek istemedik o yüzden salıya kadar ile adada kalmaya karar verdik ancak pazar günü hava bozdu.. inanılmaz bir fırtına vardı.. oldukça zor geçti gün çünkü Erin’i rüzgardan korumak gerekiyordu ve rüzgarsız hiç bir yer yoktu.. yanıma aldığım polar tulumlar ve Bora’nın deyimiyleŞener Şen’in VECİHİtiplemesine benzemesine yol açan şapkamız imdadımıza yetişti.. birde özellikle çok kullanışlı bulduğum biruyku tulumu(bizimkisi zürafalı olan..)
Bu tatilin en keyifli zamanları Erinle denize girmekti…kıyıdan ayaklarını vurdura vurdura yavaş yavaş denize doğru koşup çıkarttığımızda ağlaması hepimizi çok eğlendirdi.. yaz başı tatilimizde girdiğinden biraz daha fazla girdi ama tatil öncesi hasta olduğu için ben kafasını sokmaya cesaret edemedim..çünkü yola çıkmadan bir gün önce vücudunda beliren acayip sivilceler arttığı için önce doktora gittik.Ateş sonra bir döküntü yani bir hastalık zannettiğimiz kırmızılıklar örümcek ya da karınca ısırığı olarak karşımıza çıktı!!! bu arada genel bir muaynede olduğu için doktor boğazının henüz kırmızı olduğunu söyledi; bende kafayı suya sokmaya cesaret edemedim.. etrafımızda bizi tanıyan tanımayan herkes “aman dikkat edin hastalanır” nidaları ile dolaştığı için biraz tedirgin oldum.. ama Erin hepsina inat son derece güçlü bir şekilde buz gibi sulara attı kendini)
Hava bozduğu için pazartesi dönüş yolunu tercih ettik. Erin dönüş yolunda 1 saat uyuyunca 3,5 saat yine çok zor geçti bir de eve gelip dipfriz şokunu atlatmak biraz zaman aldı.. ama hepsi geçince yine yüzümüz gülmeye ve tatlı ada rüzgarını teneffüs etmeye devam ettik..
Amacım uzunca yazmak değildi ..ne de olsa el yazması günlükleri hep tercih ettim.. bu sefer uzun uzun yazamadım ama küçük notlarımı aldım yine de..
Simdi hazan ve hüzün zamanı.. leylekler terk-i diyar eyliyorlar..yapraklar sararıyor.. akşamları daha serin olmaya başladı..özledim kışı artık yağmurlar ve kar başlasın.. ilk kamp tecrübesinden cesaretle sonbahar gezileri ve kış gezileri bekler bizi.. kafamı karlara sokmak istiyorum tabii yağarsa bu sene…
Kampın Albümüne burdan ulaşabilirsiniz.
{phocagallery view=category|categoryid=15|limitstart=0|limitcount=0}