Son iki yıldır düzenli olarak doğada kamp yapmanın çadırda yatmanın nasıl olacağını düşünüp duruyorum. Araştırıyorum, evdeki ahaliyi yokluyorum. Nelerden vazgeçemeyiz? Sınırımız nedir? Yaşamadan bilemeyiz deyip 9 yaşındaki oğlum ve ben yola çıktık. Çok hazırız biz bu kampa! Tüm hayal gücüm, oyunlarım, masallarım cebimde kamptaki çocuklarla eğleneceğiz, ben çok hazırım. Aylar öncesinden hazırım hatta.
Şimdi hatırladığımızda o kadar etkili gelmiyor ama 2. Kamp tam bir fırtına ile başladı. Önceleri sadece bir yağmur geçip gidecek diye hazırlandık. Haziran ayı böyle işler her yıl yapıyor. 10 dk lık bir yağış bizim kaçacağımız bir yağış değil tabii. Çıktık koştuk eğlendik.
Her yıl gitmezsem kendimi eksik hissetiğim koylerden kırıntı zamanı yine. Buluşma sonrası eksikler ve doğruca yaylaya kamp alanımıza. Hava yükseldikçe soğuyor ve güneş yüzümüze yüzümüze bizi ısıtıyor. Bu güneş indiğinde hava soğuyacak demek.
Bu senenin en güzel tarihlerinden. Çocuk bayramına rastlayan Çocuk Kampı. Bundan daha iyisi olabilirmi. Zaten akktılımcılarda bunu kanıtladı. Çok kalabalık bir katılımcı sayısı ile yaylaya tırmandık. Hava yağışlı olacak diye katılımı iptal eden kampcılar yok. Hava bulutlu ama yağış baskısı yok.
İddaalı bir tarih. Artık kasım geldi ve normal yükseklikler bile soğukken 1100 m yaylada ne ile karşılaşabiliriz acaba. Tahminlerim genellikle 5-10 derece aralığında oluyor bu zamanlar için. Yine öyle tahminlerle yaylaya çıktık.
Derebalıklı yaylası bir türlü gitmeye fırsat olmayan yaylalardan biri. Yolu kolay fakat bir erken sapaktaki kırık tabelayı görmeyip girince Hira yaylası yerine Derebalıklı Yaylasında kamp atmaya karar verdik.
Pürenli gibi oldukça fazla ev var. Ama evler yayla evleri. Güzel görünüyorlar gözüme. Suyu bol. Düzlük arazisi az olunca yer bulmakta biraz sıkıntı çektik ama yinede sığıştık. Odun kesenler ortalığı çok hırpaladığından bazı yerler güzelliğini yitirmiş. Doğa kendini yenilemese vay halimize.
Yaz kamplarımız başlamadan son mayıs kampımız Kırıntı. Senede 2 kez gelmeden edemiyorum. Birde eylül çivarı böğürtlen ve elma için geliyoruz buralara. Yollar beklediğimden bozuk. Yer yer arabalar takılıyor ve zorlanıyoruz. Ama hiçbiri engel değil. Bir ara arkadakileri beklemek için arabadan indiğimde çok yeni ayak izleri görüyorum. Bir Ayı ‘ya ait. Toprak yoldan orman içine çark etmiş.
Bu hafta Sinekli yaylada kampa gittik. Evet gerçektende Sinekliydi. Ama ben böyle terbiyeli sinek türü görmedim. Hiç konmuyorlar ve vızıldama sesleri yok. Sana yaklaşmıyorlar. Sadece belli bir mesafede kalabalıkça uçuyorlar. Aferin bu türe.
Çiğdem yaylasını ilk kez böyle gördüm. Daha önceleri kamp yaptığımız çadır kurduğumuz yerler su toplamış doğa gölet olmuş. Kıyısına kampımızı attık. Ama su sorunumuz var gibi görünüyor. Köylüler daha yaylaya çıkmamış ve çeşmeler tamir edilmemiş. Gürül gürül akan çeşmelerde su yok.
Bu senenin ilk kampına ancak bu haftasonu çıkabildik. Gene amaç çocuklu ailelerle birlikte keyifli bir haftasonu olduğu için Kampa gidelim mi baba gurubu ile gittik. 25 çadır kadar vardık. Amacımız Kocayayla’ya çıkmaktı ama yollar kar nedeni ile kötü durumda olduğundan samandereye kadar gidebildik. Artık kendimizi bir parça tecrübeli çadırcılar diyebiliriz sanırım. Çünkü bu sefer çok daha kısa sürede hazırlanıp çok daha kısa sürede yerleştik. Ve yürüyüşe çıkmadan önce güzelce güneşlenip keyif yapacak zamanımız da oldu. Hatta ben resmen istakoz gibi oldum. Kıpkırmızı yüzle gezdim bütün haftasonu. İlk gün biraz yukarılara çıktık. Biraz yamaç tırmandık (daha çok çocuklar tırmandı) biraz ağaca çıktık, biraz da kütük üstünde denge çalışması yaptık. Bol bol dağ havası aldık. Her yerden fışkıran şifalı doğal sulardan içtik. Çadırımıza komşu olan Bülent abiden çok güzel yenebilir bitkiler dersleri aldık.