Ama yürüyüşü fazla uzun tutamazdık. Hava erken kararacaktı ve bizler yemek işini hava kararmadan bitirmek istiyorduk. Katılımcılarımız durmamışlar malzeme edinmişler, yemek hazırlıklarını evde yapmışlardı. Çok hızlı hazırlandık. Tarhana çorbalarımız uçıştu ortalıkta. Geceden önce iyice ısıttık çocukların içini. Erken hava kararınca ne yapsak, zamanı bitiremedik. Gece yürüyüşü yaptık. Karanlıkta odun bulduk.:) Saate baktık hala 18:30.
Kestane, mısır, patates, sucuk, vs yaptık saat 20:00. İlk kez bunu deneyimleyen birkaç katılımcımız vardı. Saate bakıp bakıp bastılar kahkahayı. Saat 21.00 gibi artık çocuklar çekilmişti ateş başından. Bundan sonrası ateşe yakışır muhabbetler ile kapattık geceyi. Yıldızlar üstümüzde küçük birer el feneri gibi idi. Ateşimiz kuvvetli ama dereceler 2-3 derecede salınıyordu. Gecenin soğuk geçeceği belli idi. Sabah güneş olur diye bekledim. Çadırların üstü ince buz ile kaplanmıştı. 2.5 aylık üzümü merak ettim. J
Ama merak etmemi gerektiren bir durum yoktu. Anne ve babası çok organize ve çok çalışkanlar. Gece boyu evdeki düzeninde uyanmış üzüm. Yani bu demekki farklı bir algı oluşmamıştı vücudunda. Herşey yolunda idi.
Sabah bizi sisli ama geceye göre daha ılıman bri haav karşıladı. Ne yalan söyliyeyim erini 30dk ya yakın çadırda hapis ettim. Uykumu daha alamamıştım. Dışarı çıkarsa ilk söyleyeceği şey açıktım olacaktı. Öylede oldu. Önce akşamdan kalan ateşi alevlendirdik. Sonra kahvaltı. Herkes uyanında tekrar kamp havasını buldu. Gece hikayeleri anlatıldı.
Volkan uyku tulumlarının küçük olduğunu şikayet edince göbeğinden sığamadı herhalde diyerek acaba daha büyük tulum varmıdır diye düşünmedim değil. Ama sonra afyonum patlayınca “yahu dedim bizim boranın bile girdiği tulumlara nasıl olurda giremez dedim. Hemen uygulamalı deneme yaptık. Tabii uzun yıllar anlatılacak bir muhabbet çıktı. Meğerse volkan tulumun fermuar kısmını eskiden beri gökyüzüne gelecek şekilde içine giriyormuş tulumun. Böyle olunca göbek sığmıyor tabii. Sonra tulumun şapkasıda tam kafaya denk gelmiyor. Bunu tespit edince çok güldük.
Uzun bir kahvaltı sonrası erine dünden söz verdiğim kaya tırmanışına giriştik. Kamp alanının arkasındaki tırmanış alanında çok antrenman yaptık. Ardıçın ejderha ayakkabılarını giydirmekte daha çok zorlandık.
Öğlenden sonra gibi yaylada OFF Road Gruplarından birinin sesleri yankılandı. Kendilerini küçük derenin yatağında anlamsızca hırpaladılar. Arabalarını devirdiler. Saçma kurtarma operasyonları yaptılar. Burdan arabaları ile bu işleri yapanlara iki çift lafım olacak. Yayla size ait değil. Gürültülü motorlarınızla diğerlerine rahatsızlık verdiğinizin farkına varınız. Doğaya uyumlu olmayan bir iş yapıyorsunuz. Bundan kısa sürede tatmin olur bırakırsınız umarım. Çünkü bu yöntemle ancak doğaya ve kendinize zarar veriyorsunuz. Haa bu işi gerçekten yapmak istiyorsanız gerçekten “off olan Roadlara” davet etmek istiyorum sizleri. Oralarda ak koyun kara koyun belli olur. Yani araban kırıldığında en yakın yerleşim yerine 2 gün uzaklıkta olduğunu hayal et. Oraya gidip bu haraketleri yapsana. İşte ben sana o zaman “off roadcu” derim. Ama inan bu komik kaçıyor. Yolun 10 metre altındaki dere yatağında birde yüzlerce kez test edilmiş yerde bunu yapmak gerçekten çok komik. Belki bu yazıyı okuyup sağduyusu olan birileri çıkar içlerinden diye yazdım bunları.
Neyseki doğa kendini yenilemekte çok usta. Bu izler yokolacak ve yaylamız gene güzelliğe ve sessizliğe bürünecek.
Başka bir kampta görüşmek üzere
Alpay Oğuş
{phocagallery view=category|categoryid=26|limitstart=0|limitcount=0}