Delmece yaylası benim en sevdiğim yaylalardan. Çünkü dere yatağı çok geniş ve geniş bir düzlükten su yayıldığı için yaylanın küçük yerleşim alanı ormana yakın ve önüne yol var. Yolun öteki tarafında taban suyu çok yüksek. Bu sebeple yağış olduğunda çadırların alttan ıslanma oranı çok yüksek. Evet yine çok yağmur yağdı ve hatta acayip yağdı diyebilirim.
Kuru hiçbirşey kalmadı. Yanlış çadır kurulmasın diye büyük çaba harcadık. Buna rağmen birkaç çadır su aldı ve gece yenilerini kurmak zorunda kaldık. İşte burada ailenin dertler karşısındaki tavrı ortaya çıkıyor. Bunu bir eğlenceye döndürmek mümkün. Öyle de yapıyoruz. Yeni çadırlara girip yeni yedek tulumları kullanıma açıp birden tüm dertlerden kurtulmuş oluyoruz. Hayatta böyle değilmi. Çıkışsız gibi görünen her olay aslında beklemediğimiz bir çıkışa bir çözüme doğru sürüklüyor bizi. Biraz ıslak ya da biraz yorgun.
Hiçbir koşulda yürüyüş rotalarımızdan vazgeçmiyoruz. İlk gün şifalı su ve orman soframız. Sonra kaybolma rotamız bizi kampın uzağına atıyor olsada yolu buluyoruz. Ertesi gün ise benim en sevdiğim rota. "İnek Balçık rotası" Tam bir Açık Hava Doğa Müzesi. Aşırı sulak alanın sebep olduğu çürüme ve mantarlar, ama çürümenin sağladığı fazla organik maddeleri değerlendirmeye çalışan sağlıklı otlar, bu otları avlamaya çıkmış inekler ve dışkıları, bu dışkıları besin edinmiş böcekler, böcekleri avlamaya çıkmış sürüngenler, fareler, kurbağalar, ortalıkta hareketi kovalayan kuşlar. Bir açık hava müzesinde daha ne olabilir ki.
Yolculuğumuz sık sık derin su kanaları ile kesiliyor. Bizler körü yapıp geçtikçe yenisi karşımıza çıkıyor. Sonra bir yenisi daha. Sonra bir yenisi daha. Sonra ise inek gibi dolanmayı keşfediyoruz. Yani bata çıka. :) Artık burada sınırlar yerini eğlenceye bırakıyor.
Döndüğümüzde biz bitiğiz çocuklar ise hala bela peşinde. Yoldan kampa dönenler gurubu çok küçük kalıyor. Yine bata çıka çamurun içindeyiz. Düz yoldan dönenler biz kuruyuz diyor evet ama diğer yoldan gidenler ise biz ne çok şey gördük diyor.
Alpay Oğuş