Tatilin ilk haftası için bir ailelik yer kalmıştı, bizim gitmeyi planladığımız ikinci haftasında ise 2-3 ev var görünüyordu. Hemen mesaj attım, 2 çocuk ve 2 yetişkin için rezervasyonumuzu yaptık. Ve heyecanlı bir hazırlık süreci başladı. İçlikler, kar pantolonları, montlar, ayakkabılar ve ne kadar önemli olduğunu sonradan deneyimleyeceğimiz tozluklar aldık. Tabii bir de uçak biletimizi aldık. Heyecanla, macera dolu geçeceği kesin tatilimizi beklemeye başladık.
Peki, 13 yaşındakinin eğleneceği kesindi de 4 yaşındaki minik oğlumuz da eğlenebilecek miydi? Kars’ın dondurucu soğunda, öngörülen -15’lerde bu çocuk üşümeyecek miydi? Türk anne ve anneannelerinin kabusu sonuçta üşüme, öyle ya. Küçücük çocuk yürüyebilecek miydi, kıyafetlerimiz yetecek miydi, geceleri evler soğuk olacak mıydı, hasta olacak mıydık? Sabah 6’daki uçuş nedeniyle kampın ilk günü mızmızlıkla mı geçecekti? Ya yemekler? Çocuklarınıza elektronik cihaz almayın denmişti, çocuklar sıkılmayacak mıydı telefonsuz, iPad’siz? Bir kısmı bizim aklımızdan geçen, bir kısmı ise Kars planını anlattığımızda çevremizden duyduklarımızdan gelen sorular…
Beklediğimizin de ötesinde, rüya gibi bir tatille kısa bir sonra, hepsinin yanıtını alacaktık tabii…
Kampta Neler Yaptık?
Kars’a sabahın bir köründe vardık. Güzel bir kahvaltı ettik ve buluşma yerine ulaştık. Farklı saatlerdeki uçaklarla gelenlerin toplanmasının ardından Kars Kalesi’ne doğru yol aldık. Bizi kemikleri donduran bir hava değil; -1 derece civarında güzel pırıl pırıl bir ayaz karşıladı. Doğru kıyafetlerle asla üşümeyeceğiniz bir hava, hafta boyunca da böyle sürdü. Bizim şansımızdı belki de, zira ilk haftanın grubunun -22’leri gördüğü söyleniyordu. Yine de kuru soğuk, rüzgar yoksa sorun da pek yok gibi.
Kars Kalesi’ne varmamızla birlikte kampın işleyişi hakkında bilgi edindik. Çocuklar ve yetişkinler ayrı takılacaktı. Alpay önderliğindeki çocuk grubu Kars Kalesi’nde ipuçları toplayıp kartopu oynarken yetişkinler de kaleyi gezeceklerdi. Sonrasında yine buluşulacak, öğle yemeğinin ardından köye geçilecekti. Çocukların servisi de yemek masası da ayrı olacaktı. Ve aralarda elbette bir araya gelinse de, çocuk ve yetişkinlerin ayrı ayrı takılması uygulaması kamp süresince devam edecekti.
Koca bir kar denizinin ortasındaki Boğatepe Köyü’ne vardığımızda evlerimize yerleştik. Ev sahiplerimizle tanıştık. Birkaç aile beraber kalındığı için çocukların evlerde de bol bol oyun oynayacak, yetişkinlerin ise sohbet edebilecek fırsatı olacaktı. Evler, beklediğimizin aksine hiç soğuk değildi, bilakis tişörtle dolaşılacak kadar sıcaktı. Önümüzdeki 6 gün boyunca banyo yapmayacağımızı ise zaten baştan ön görmüştük. Yani dileyen yapabilirdi tabii ama sanırım kimse dilemedi. Bunun dışında önceden belirlenen menüdeki yemekler, her gün misafirler için ev sahipleri tarafından pişirilecekti. Bu da zengin köy kahvaltıları ve nefis köy yemekleri anlamına geliyordu tabii. Abur cubur ve paketli gıda yasaktı ama her şey o kadar lezizdi ki zaten aç kalmaya da, abur cubur istemeye de fırsat bulamadık ve tatil boyunca yemeklerden şikayet eden ne bir yetişkin, ne de bir çocuk gördüm. Çikolata, şeker hiç aranmadı yani. Keza kamp boyunca çocuklara yasak olan telefon ve iPad de öyle. İlk gün özellikle büyük çocuklar biraz yoksunluk çekse de yapacak o kadar çok şey vardı ki, çabuk atlatıldı. Zaten 4G çekmiyordu köyde.
Kamp boyunca neler yapmadık ki! Bir gün peynir yapımına mandıraya gittik, bir gün tepelere tırmanıp kızaklarla kaydık. Bir gün Çıldır Gölü’ne gidip, hazine aradık, atlı kızaklarla gezintilere çıktık, yetmedi 4 km’lik buzdan gölü yürüyerek geçtik. Bir başka gün ailecek iglolar kazdık, köy köpekleriyle oynadık. Kaz yedik, peynirler tattık, ekmekler yaptık. Karlarda yattık, yuvarlandık, karlara gömüldük. Saman balyalarının üzerinden atladık. Kar denizlerinde yüzdük. Donmuş yokuşlardan popo üstü kaydık. Sohbetler ettik, güldük, oynadık, yedik, içtik. Ve çok ama çok eğlendik.
Hem küçük çocuklara, hem büyüklere
Bizim çocuklarımız kampın en büyük ve en küçük çocuklarıydı. Yani 13 yaşındaki Deniz abimiz grubun en büyüğüyken, 4 yaşındaki Barış en minnak olandı. Dolayısıyla bu ayırma mevzusu ikisine de pek çok yönden fayda sağladı. Genel olarak çocukların ayrı grubu olması, çocukların kendi aralarında sosyalleşmelerini, kendi dinamiklerini kurmalarını ve anneye yapılan nazların en aza inmesini sağladı. Yetişkinler için de eh, kabul edelim, biraz kafa dinlemeye yardımcı oldu. Bunun ötesinde büyük çocuklar için sorumluluk alma, liderlik, abilik-ablalık yapma gibi beceriler sağlarken küçüklerin de uyum sağlama, anne veya baba olmadan grup içinde var olabilme, bireyselleşme, bağımsızlaşma, diğerlerine karşı kendi sözünü dinletme gibi öğreniler kazanmalarına destek oldu. Kamptaki 5 günün sonunda, iki çocuğumuzda da kendine güven anlamında önemli kazanımlar gözlemledim.
Uzun yürüyüşlerde 4 yaşındaki Barış zorlanmadı mı? Bazen zorlandı elbette. Herkesin dizine gelen kar, onun beline geliyordu sonuçta ama o kadar eğleniyordu ki, o kadar değişik bir deneyimdi ki, mızmızlanmadı hiç. Çok yorulduğunda eşim veya kamptan başka birisi omzuna aldı. Büyük çocuklar onu kızakla çekti. Bazen karların içinde yere yattı dinlendi ve inanın, rüzgarlı bir gün dışında orada olduğumuz günler boyunca hiç üşümedik. Tabii doğru kıyafet ve su geçirmeyen ayakkabılar şart!
Deniz abi, yüksek tepelerden kızakla kaymayı çok sevdi. Barış hızdan ve yükseklikten biraz korktu. Bazı tepelerde kaymak istemedi. Kimse de onu “kayacaksın” diye zorlamadı. Tüm çocuklar yapabilecekleri, yapmak istedikleri kadarını yaptılar ama inanın, yapabileceğini sanmadığınız pek çok şeye de cesaret ettiler, çünkü çocuk grubunun parçası olmak, o macerayı yaşamak onlara inanılmaz bir güven verdi. Genelde biraz çekingen olan, bana bazen biraz fazlaca yapışan minnoşum, orada “Baybay anne” diyip grubuna koşuyordu mesela.
Büyük çocuklarla küçük çocuklar bir arada nasıl oluyor dememek gerek. 4 yaşındakinin 13 yaşındakine, 13 yaşındakinin de 4 yaşındakine öğreteceği pek çok şey olabiliyor ve beraber çok eğlenebiliyorlar. Arada kavga-gürültü olmuyor değil elbette, çocuk bunlar sonuçta ama kamp boyunca bir yetişkin müdahalesi gerektiren neredeyse hiç kapışma olmadı. Olan biten her şeyi çocuklar kendi aralarında halletti. Çoğunlukla büyük çocuklar devreye girerek, daha küçükleri ayırdı, hata yapan çocuğu uyardı. Bu sayede çatışmaları çözmek konusunda anne olarak benim aklıma bile gelmeyecek tavsiyeler aldı Barış; abi ve ablalarından. Hatta inanır mısınız, yemek sırasında bile büyükler, küçükleri yemeklerini bitirmeleri için teşvik ediyorlardı. Evde hamburger pizza dışında bir şey yemek istemeyen ergen çocukların böylesi bir rol benimsemesi gerçekten çok tatlı bir gözlem oldu benim için.
Seneye yine!
Tatil bittiğinde çocukların uzun yıllar anlatacağı bir deneyim kazanmıştık. Hem büyük oğlumuz, hem küçük oğlumuz çok eğlenmişti ve ikisi de seneye tekrar gitmekten bahsediyordu. Bize gelince, bizim için de unutulmaz bir tatil olduğu kesin. Hem çocuklarımızla vakit geçirmiş, hem azıcık yetişkinlerle sosyalleşip kafamızı dinlemiştik. Daha ne olsun? Üstelik hayatımız boyunca görmediğimiz kadar çok kar görmüş, kara doymuştuk resmen. Seneyi kardan adam yapma hayalleriyle geçiren ve İstanbul tarafından hep hayal kırıklığına uğratılan Barış’cık da hayalinin ötesinde miktarda kara kavuştu. Karın yapısından ötürü yine kardan adam yapamadık, o ayrı ama olsun.
Uzun sözün kısası, herhangi bir kayak tatilinde yaşanmayacak, çok değerli bir tatil yaşadık. Alpay ve Ayça’nın çocuklarla ilişkisi, kampı yönetme becerileri, organizasyonun kusursuzluğu, ev sahiplerimizin misafirperverliği, grubun sinerjisi ve her konuda birbirine ve çocuklara yardım etmesi, çocukların tatlılığı, Boğatepe’nin karlarla kaplı muazzam görüntüsü….
Her şey harikaydı. Maaile seneye sömestr tatilini heyecanla bekliyoruz. Çocuğum çok küçük beceremez, yaşı büyüdü artık, sıkılır dememek gerek; ister 4, ister 40, her yaş çocuğun bayılacağı bir tatil kesinlikle! Önemli olan ebeveynler olarak kontrolü ve içselleşmiş kaygı ve yargılarımızı (üşüdü, ıslandı, düşecek, yapamaz, beceremez vb.) elden bırakıp çocuğumuzun kendi kendine bizden ayrı bir ortamda var olmasına izin verebilmek, kendimizi akışa bırakabilmek. Biz bunu yapabilirsek, çocuklar zaten her şeyin tadını çıkarmayı çok iyi biliyor. Yaşları ne olursa olsun.
Deniz Tan - Şubat 2019