Derebalıklı yaylası bir türlü gitmeye fırsat olmayan yaylalardan biri. Yolu kolay fakat bir erken sapaktaki kırık tabelayı görmeyip girince Hira yaylası yerine Derebalıklı Yaylasında kamp atmaya karar verdik.
Pürenli gibi oldukça fazla ev var. Ama evler yayla evleri. Güzel görünüyorlar gözüme. Suyu bol. Düzlük arazisi az olunca yer bulmakta biraz sıkıntı çektik ama yinede sığıştık. Odun kesenler ortalığı çok hırpaladığından bazı yerler güzelliğini yitirmiş. Doğa kendini yenilemese vay halimize.
İkinci kampın katılımcılarını dört gözle bekliyoruz. Çünkü muhteşem bir kamp geçirdik ve tekrar etmek istiyoruz. Önceki kampın seramikleri pişti. Bir taraftan onların sahiplerine ulaşması için nasıl bir yöntem bulabiliriz üzerinde kafa yoruyoruz. Bir yandan bu süreyi kısaltıp neler yapabiliri ona bakacağız.
Bu kampın Bağ bozumu klasik bir bağa rastladı. Çünkü üzümlerdeki şekerlenme oranının yeterli olması durumunda bağ bozuluyor. Böyle olunca aslında hangi bağa gideyim diye seçim yapamıyorsunuz. Hangi ölçüm sınıra geldiyse o bağa gidiliyor. Bu seferki bağ adanın öteki ucunda gitmekle bitmedi yol. Fakat yolda bir sürü iş yaptık. İncir topladık.
Yeni heyecanların peşindeyiz. Yıllardır hayal ettiğimiz bir proje daha gerçekleşmek üzere. Bozcaada Çocuk kamplarının bu yıl ilklerini gerçekleştireceğiz ve onlarca kez keşif, saatlerce planlama, aksilik tespitleri, B planları vs.
Ekibimiz çok tecrübeli. Bazı konularda yerel yöneticileri aşamadığımızdan dolayı değişik çözümlere gitmek zorunda kaldık. Ama kampın özünde bu var zaten. Uyumu kovalayacağız.
Çocuklar gelmeye başladı. Bu kampların formatı farklı. Öncelikle Bağ bozacağız. Bunun hayalini uzun yıllar kurmuş biri olarak nasıl olacağını bende çok merak ediyordum.
Artık bu yılın sonuncu kampındayız. Sanki hep burada doğmuş ve büyüyor gibiyiz. Mığlı şelalesinin soğuk suları artık sabahlarımızın sıradan rutinlerinden. Yüzümüzü yıkamak yerine bedenimizi yıkıyoruz. Köpek havlamalarından kimin ne demek istediğini anlamaya başladık. Karınca yuvalarının yerlerini ezbere biliyoruz.
Nehir kenarına yüzmeye giderken duygu ve sanat galerisinden geçiyorsunuz. Çaksir bitkisinin kurumuş tohumları kollarınıza dokunuyor, derenin söğüt ağacı dallarına sarıp sarmaladığı yaprak ve dal heykelleri, geçerken kulağınıza sevgilim diyen sumak meyveleri, ihtiyar ve bilge akasma sakalları saçınızı okşuyor, uyuz otunu zerafet ile emen kelebeklerle göz kırpışıyoruz. Dereye günlük armaganimizi verip zerrelerinde yüzyıllardır biriktirdiği sırları anlatmasını dinliyorum. Daha diyor çok yol var, aynı bitkileri tanımak için dört mevsimi onunla geçirmek gerektigin gibi bir insanla ilgili yargıya varmadan önce onun dört mevsimini yasa! değişim, dönüşüm ve tepkileri, kirginliklarini, sevinçlerini, şefkatli, sevgisini, gözyaşlarını, öfkesini gör ve kabul et. Geniş yüreğin aynı benim gibi bunu yapabilir, genişle, kucakla, dinle, gozlemle. Kampagidelimmibaba yeni katılımcılarıni beklerken şimdi doğa konuşuyor biz dinliyoruz. Şükürler olsun. (26 temmuz)
Biz bugün mavi kizbocekleri, dere balıkları ile yuzduk, bize tepeden bakan bir atmacayla gozgoze geldik. Hazineler bulduk, dümdüz kurumuş kurbağa ile Polyphylla fullo. Taş yutmus dev obur ağaçlarla karşılaştık. Sandal ağacının kadife dallarını sevdik. Hayvanlar, bitkiler, kuşlar bir bütünlük içindeydik. (20 temmuz 2015)
Bu sene bence bir bitki cadısı olan Beste'nin varlığı ile daha da rengarenkti #dedetepe .. Derenin şekillendirdiği bir ağaç kökünün değerli olduğu, sürekli yeni bir şey yaratmayı teşvik eden doğaya sahip, 4 m bir kayadan atlayabileceğin, soğuk suyun mucizesini anlayabileceğin, bir şelalenin gücünü hissedeceğin, 10 dakikalık yürüyüş mesafesini, dereden giderek 2 saatlik bir maceraya dönüştürebileceğin bir yer burası..
Bu yılın ilk Dedetepe kampı yeni katılımcıları ile başladı. Her kamp farklı bir düzen ve içerikte geçiyor. Buna sebep olan şey çocukların talepleri. Kimi zaman kil yapmak konusunda o kadar istekli oluyorlar ki başından kaldıramıyorsun kimseyi. Kimi zaman da sadece koşuşturmak yeterli olabiliyor. Kil çamurundan çok güzel heykeller yaptık. Teleskopumuzun açılışını yaptık. Uzakları görmek çok şaşırtıcı bir şey. Geceleri ay gözlemi yaptık ki bu şimdiye kadar ayı bu kadr büyük ve net ilk defa görmemiz demek.
Bu ikinci Kaçkarlar kampında sayımız biraz daha az. Havaalanında bizi çamlıhemşine götürecek araçlarımızda buluştuk. 2 saat içinde öğlen yemeğini yediğimiz yerdeyiz.Bu sefer programı biraz değiştirdik. Verçenik yerine kale yaylasına gitmeye karar verdik 2. Gün. İlk gün yine Gobaca dağ evi. Ama bu sefer hepimiz aynı evde kalıyoruz. Önceki kampın aksine açık havada başladık. İlerleyen zamanlarda neler olur bilinmez. Ertesi gün kale yaylası gezimizi uzun bir yürüyüşle tamamladık. 2003 yılında Tatos Gölünden (sanırım) çıkıp saatlerce yürüyüşten sonra gelip sığındığımız imamın evini gösterince Uğur bir garip oldum. Taş evleri gözümüze kestirdik. Birsürü yaşayan çatı taş ev var. Çayımızı içtikten sonra Kale’ye çıktık. Dik tırmanışta çocuklar oldukça başarılı idi.
Uzun bir aradan sonra üçüncü kez Doğu Karadeniz'e bir gezi yapıyoruz. İlkini 2007 yılında çocuksuz bir çift olarak motosikletle yapmıştık İkincisini 2009 yılında arabayla oğlumuz Ardıç henüz 4 aylıkken Çamlıhemşin merkezli gerçekleştirdik. Bu kez Kampa Gidelim mi Baba? grubuyla 20'ye yakın çocuk 40 kişilik bir toplulukla 14-21 Haziran 2015 tarihleri arasında yine Çamlıhemşin ve Kaçkarları hedef aldık. Bu son maceramız uzun dağ ve patika yürüyüşü ağırlıklı bir gezi oldu.