Güzel günlerden biri daha bizi bekliyor sanırım. Sabahın tazeliği ve havanın temizliği içerisinde çalışmaya başlıyoruz. Hemde ne çalışmak. Sizlerin misafir olacağı sabahlarda mutfak ve ortalıkta bizler arı gibi sabahın 7:00 sinden itibaren çalışmaya başlıyoruz.
Önce tolga kalkar. İlk için çay suyunu koymak olur. Çayın suyu çünkü zor ısınır. Ardından seteney ve beyhan abla mutfağa girer. İçme suları doldurur. Köyden dağdan gelen su ile.
Tam 6 gece 7 gün bambaşka bir dünyaya ışınlandık biz ...o herkesin klasik yaşadığı Bozcaada günlüğü bizde bir Robinson bir survivor hayatı olarak yaşandı, çünkü biz şahane maceralı bir harikalar diyarındaydık!
Dilanın bebekliğinde hem annelere hem bebeklere iyi gelecek fikirli benimle oynar mısın anne grubunu kurup yüzlerce anneye ışık olan can kardeşim Ayça ve doğal hayat üstadı sevdalısı sevgili beyi Alpay , bu anne oyun grubunu bir ileri taşıyarak kampa gidelim mi baba yı kurmuşlardı , bize bu kamplara katılmak bir türlü senelerdir kısmet olamamıştı da bu hafta gördük neler kaçırdığımızı.
Permakamp kampımızda bu hafta artık yağış beklemiyoruz. Fakat tabii bu bibim için kötü. Çünkü hidrofor sistemimiz arızalandı ve ip gibi bir su ile idare ediyoruz. Normal kullanımda depomuz olduğundan sorun yaşamıyoruz ama damla sulama için bu yetersiz.
Katılımcılarımız gelmeye başladı. Özellikle Permakamp kurallarını bilerek geliyorlar. Bu bizim işimizi rahatlatıyor.
Kars Boğatepe Köyünde kış kamplarımızdan sonra ilk kez de yaz kamplarını planladık. Bu yükseklikte çok sıcak gündüzler ve görece soğuk geceler demek. Ankara garında hızlı tren ile Kars Treni artık aynı istasyonda birleşmiş. Böyle çok rahat olmuştu. Buluşmadan erken gelenlerle garda dolanıyoruz. Diğerleride geldikçe yanımıza katılıyor. Çocuklar artık trene binmek istiyor ve çok merak ediyorlar. Vagonumuz bize ait ve tüm vagonla kampa gidiyoruz. Ne güzel.
Komparımanlarımıza yerleşip hemen düzenleri kurmaya başlıyoruz. Çocuklar yatacakları yatakları seçiyor. Ondan sonra ziyaretler başlıyor. Ailelerin kabiliyetlerini keşfettikçe bazı kompartımanlarda masal, hikaye, boyama, oyun toplaşmaları yapıyoruz.. Bunların ihtiyaç kadarına bizler müdahale ediyoruz. Çünkü her çocuğun kendi kaynaşma dinamiği var. Bizim kamplarda bunu yetişkinlerin bozmasına engel olmaya çalışırız.
Bazı anlar vardır. Hatırladıkça iyi ki yaşamışım dersiniz. Damaktaki tadı hiç kaybolmaz ve sizi mutlu eder. Temmuz ayının ilk haftası, Alpay Oğuş’un ve eşi Ayça Hanım’ın liderliğindeki Bozcaada Sanat kampına 10 yaşındaki oğlumla katıldım. Başlangıçta bizi neyin beklediğini bilmiyordum. Ama biterken yukardaki hislerle ayrıldım Bozcaada’dan.
Kıştan kalma ağırlığımızı geçen kampta atmıştık. Bu kampta artık herşey daha çok yerinde. Uygulamamız oturdu. Çocukların nelere ne kadar zaman harcadıklarını gözlemledikçe nerelerde biraz geri çekilmeli, nerelerde biraz daha ek malzemeye ihtiyaç var hepsi ortaya çıkıyor.
Sinekli yaylası yıllardır ulaşımı uzak olsa da gitmeden duramadığımız yaylalardan biridir. Kocayaylanın hizasına düşer. Kocayayla yoluna göre çok daha yumuşak ve kolay bir yolu vardır. Yaylada yıllardan beridir meracılık yapan köylüler ile zaman içerisinde oluşan dostluklarda çabası.
Senelerdir hayal ettiğimiz ve hazırlandığımız gözbebeğimiz Permakamp ta yapacağımız kamp için heyecanlıydık. Kamp başlamadan önce 3 gün boyun son hazırlıklarımızı tamamlamak için çalıştık. Permakamp çocuklarının ezbere bildiği ama otlardan iyice kapanmış hendeklerimize çit yaptık, oyun alanımızda bazı iyileştirmeleri tamamladık.
Dokurcun yaylası hep aklımda olan ve daha keşfini yapmadığım yerlerden biriydi. BU kadar yıl bu işleri yapınca biraz konforunu yaşıyorsunuz tabii. Kampcılarım da maceracı olunca keşif kampına dönüşmesinde bir sakınca görmedim.
Hemde eski dostum Mehmet’te kampa geliyordu. Zor bir durumda benle hızlı çalışan biri olduğunda daha rahattım. Buluşma noktasını ben bulurken çok zorlandım. Sanırım benden başka kimse zorlanmadı. Ben bu Maps işini biraz hafife alıyorum sanırım. Bakmadan gelmeye çalışıyorum. Yolları ezberleyeyim diye ama tarifle bazen km ler ve noktalar yanlış anlaşılabiliyor.
Ekibimizle tanışmak üzere buluşma noktasına doğru yol alıyoruz. Evet ekip oldukça kalabalık ancak daha önceden bizimle kamp yapmış deneyimli kampçılarımız da var. Son araç geldiğine göre artık harekete hazır oluveriyoruz :) Yol yarı asfalt yarı toprak...Bu tip uzun konvoylarda yolu vakitli bitirebilmek adına asfalt bölümleri biraz hızlı geçmek gerekiyor. Biz de öyle yapıyoruz, Bahçecik içinden orman yoluna doğru seyir halindeyiz, yağış yok fakat bu durum her an değişebilir. Bir önceki hafta yağan yağmur toprak yolu yer yer ikiye bölmüş ama yine de geçişi engelleyecek boyutta değil. Yaylaya 3-4 km kala geçtiğimiz köprüden birer birer geçerek kamp alanımıza ulaşıyoruz. Bu sefer her zamanki yerimizden farklı olarak kampı Menekşe Subatım Yayla'sında yapmaya karar verdim. Bölgeye daha önce yaptığım gezilerde keşfettiğim, toprak yoldan içeride yer alan bir doğa parçası. Araçlarımızı düzgünce yerleştirerek büyük yeşilliğe çadırlarımızı bir bir kurmaya başlıyoruz. Bir anda ortalık bir renk cümbüşü oluveriyor. Yürüyüş saatimize kadar bu işi bitirmemiz lazım çünkü bulutlar değişken, her an sağnak yağmur altında kalabiliriz. Tabi ki hava durumu ile ilgili önlemlerimizi aldığımızdan bizim keyfimizi bozacak bir durum söz konusu değil. Sonuçta sağnak yağmur yoktur, kötü malzeme seçimi vardır :) Papaz Çayırı yakınındaki derenin çok keyifli ve maceralı bir yürüyüş yolu olacağını düşünerek bugünkü yürüyüşümüzü bu istikamete planlıyorum, yaklaşık 5km'lik eğlenceli bir parkur. Çocuklar hazırlıklarını yapmış toplanmaya başladılar bile...Şimdilik herşey tam vaktinde, neşe içerisinde orman içerisinde kıvrılan yoldan yürümeye başlıyoruz. Bu yol genellikle iniş olduğu için tempomuz yüksek ve dereye vardık bile, bir de ne görelim? Sevgili Alpay ve beraberindeki diğer Kampagidelimmibaba grubu ile karşılaşıyoruz. Onlar da bu bölgeye gelmeye son dakikada karar vermişler, ne güzel bir rastlantı... Mola verene kadar birlikte yol alıyoruz, şimdi yaklaşık 200 kişiden oluşan bir topluluğuz artık ;) Molamızı verip biraz soluklanıyoruz, çocuklar orman içinden beri takip ettikleri derenin içerisinde çılgınca eğleniyorlar, hava gerçekten muhteşem. Bizim bundan sonraki yolumuz biraz daha tırmanış içeriyor o yüzden diğer ekiple vedalaşıp tekrar yola koyuluyoruz. Tırmanış bittiğinde herkes dinlenmeyi hakediyor ve kendini bir ağaç gölgesine bırakıveriyor. Bu sırada rüzgar yön değiştiriyor, bu bir yağışın habercisi gibi ancak yine de görünürde birşey yok. Henüz dallardaki meyveler olgunlaşmamış ama o da ne? Her yerde dağ çilekleri, ekip derhal harekete geçiyor, küçük ve lezzetli çilekleri mideye indirmeye başlıyoruz. Kampa vardığımızda havadaki bulutlar çoğalmış ancak yine güneş aralarından göz kırparak bizi karşılıyor. Artık çocuklar ateş için sabırsızlanıyor ancak henüz erken ve odun toplamamız gerekli. Birer ikişer ormana doğru dağılarak gece için odun toplamaya başlıyoruz. Hava gürlemeye başladı, bir saate kadar sağnağın altında kalacağız. Bu yüzden hemen önlemlerimizi alarak çadırlara çekiliyoruz. Ateş için odunu da sağlama alıp, yağmur dindikten sonra yakmayı planlıyoruz. Ve tam düşündüğümüz gibi bütün hızıyla başlıyor yağmur, görüş mesafesi oldukça düşük. Bu sırada herkes çadırda değil elbette, yağmurun keyfini çıkartıp çevrede koşturanlarımız da mevcut :) 1,5 saatlik kuvvetli yağışın ardından artık gün ve hava yükseldi. Herkes durum tespiti yaparak ıslaklarını araçlara götürüp kuru giysilerle değiştiriyor. Bir yandan da çadırların durumu kontrol ediliyor. Neyseki o yağışa rağmen ekipmanımız oldukça iyi durumda birkaç talihsizlik dışında ;) Yardımlaşarak herşeyin üstesinden gelmek mümkün, ekip birbiri ile yeni tanışmasına rağmen, herkes son derece uyumlu. Derhal ateşe girişiyoruz, yemekler yeniliyor ve ateş başı masalları eşliğinde geceyi sonlandırıyoruz. Bugün herkes yoruldu ve güzel bir uyku için çadırlarımız bizi bekliyor. Sabaha karşı hava yine yağıyor ancak bu sefer kısa süreli..Sabah yoğun bir sis bize günaydın diyor, yandaki çadırı göremiyoruz o derece...Ancak bu mistik ortam Menekşe Yaylası'nın bir klasiği, adeta insanı büyülüyor. Bu güzel doğa olayının keyfini çıkarıyoruz, işi olanlar toparlanmaya başladılar, ikişerli üçerli gruplar halinde dönüşe geçiyorlar. Biz de kalan aileleri organize ederek, sis altında sabah yürüyüşüne başlıyoruz... Kampların kendi içerisinde rutin bir düzeni var ve aslında çok tekrar yapmak deneyimi arttırmak için bize yardımcı oluyor. Bu sayede de çevreyi daha iyi gözlemleyerek diğer keşiflerimize çokca zaman ayırabiliyoruz, ayrıca farkındalığımız artıyor. Bu nedenle her fırsatta şehirden kaçmayı kollamamız ve kendimizi yaylalara atmamız lazım. Doğada tekrar birlikte olmak dileğiyle, Sevgiler. Volkan Üstün
İlk defa gerçekleşen kapalı gurup okul kamplarından genellikle çekinirim. Çünkü birçok bilinmez içerirler. Acaba okul nereye geldiğinin farkındamı?. Yeterince inceledilermi yoksa moda olduğu içinmi geliyorlar. Veliler yeterince bilgilendirildimi. Benim gönderidğim mailler okundumu. Kafamda dönen binbir soru.
İzmit yayları baharı karşılamak için nefis yerler. Alççak olduklarından don olayları daha az ve doğa daha hızlı uyanıyor.
Kırıntı köyü halkı köyde sürekli yaşadığından kopukluk olmuyor. Sadece geçen yıl aşırı ağaç kesimi sebebi ile yolu biraz fazla güneş alıyordu.
Kamp yerimiz çok güzel. Bizden başka burda kamp atan yok diyebilirim. Orman bize odunumuzu veriyor.
Harika bir kampı daha geride bıraktık.
Alpay Oğuş
“Hoşgeldiniz Nasılsınız ? Buraya çocuklarınızla geldiğinize göre iyisiniz zaten” dedi yayladaki dede...
En güzel zamanıdır yaylalardaki kampların sonbahar. Yağmuru renkleri kokusu çamuru kışa yaklaşırken ruhu son bir dem tazeler. Ekim ayının sonuna doğru havalar güzel giderken yine bir haftasonu Taraklı Karagöl yaylasına döndü rotamız. Güneşli bir sabah buluşma yerine vardık. Köyün camisinin karşısındaki otobüs durağında armut, elma, ayva toplarken birbirimizi bulduk ve yola koyulduk.
Hava durumu Cumartesi için yağmur veriyordu lakin bu yağmurun uzun süreli sağanak seçeneğini belirtmeyi atlamıştı site. Yaylaya vardığımızda yağmurdan hemen önce kampı kurduk, karınları doyurup atıştırmalıkları ve yağmurlukları çantaya atıp ormanın içine doğru yürüyüşe başladık. Yürüyüşle beraber yağmur da bize eşlik etmeye başladı. Ormanın içine girince ağaçlar şemsiye görevi gördüğünden şiddetini ancak açık alana çıktığımızda fark ettik. Güçlü bir sağanak başlamıştı.
Orman içinde toprağı koklayarak ve hatta tadına bakarak yürürken birden yayla evlerinden birinin önünde 8 metrekare bir alana sığışıp yağmurun dinmesini beklemeye başladık ama dinmek yerine usulca şiddetlenmeye başladı. Evlerden birinde daha önceden Alpay’ın yaşadığını bildiği bir dedenin hala orada olduğundan emin olduğumuz sırada kendisi bunca kalabalığı çoluk çocuk içeri davet etti.
“Hoşgeldiniz Nasılsınız ? Buraya çocuklarınızla geldiğinize göre iyisiniz zaten” dedi. 87 yaşında ve 91 yaşındaki eşiyle birlikte bir göz odada kalıyorlar. Bir yastıkta kocamak gördük o gün; gerçeten tek bir yastık, bir yatak, yanında küçük mutfak masası ve diğer yanda soba. Yol boyu içimden ve dışımdan “ bir soba olaydı şimdi yanına sığınaydık” diye söylendim aslında zaten dede o vakit diyordu ki “ herşey var, bol bol var, isteriz biz olur” İstedim de mi oldu yoksa olana şükran mı doldum bilemedim.
Çok konuşuyordu dede, ninenin kulakları da ağır işitiyordu zaten, böylece bulmuşlardı denge belki de. Çok konuşuyordu ama konuştuğu her cümle yaşam dersi gibi içimize işliyordu.
“20 milyonluk ekmek aldım eşim çok sever hava da kötü olunca bol bol aldım bol bol var, yoğurt da var bol bol yiyin zaten yeni çaldık yogurdu yarına yine olur bol bol var” diye ekledi. Ekmekler kesildi, sobanın üzerine yerleşti, tabaklara yoğurtlar konuldu. Kimimiz ekmeği doğradık içine tuzu da serptik, kimimiz üzerine yağ sürer gibi sürdük. Bir ara Can (9 yaş) yanımda tabağın dibini sıyırırken “ hayatımda yediğim en güzel yoğurt” diye kendi kendine konuşuyordu. Kıyafetler kuruyordu bu sırada . Camdaki yağmur damlaları hareketi kesince dindiğini fark ettik artık. Süpürgeyi takıp ortalığı temizleyip teşekkürlerimizi sunup geri dönüşe geçtik.
Dalında kurumuş erikleri, taze erikleri tada tada kamp yerine vardık. Rüzgar çok güçlüydü, akşam yemekleri hazırlanırken ateşi de yaktık. Çocuklar buldukları odunları ateşe getirdiler, baltayla odunlarını kestiler. Kimi için ilk kamptı kimi tecrübeli. Biraz ateş başı sonrası herkes çadırlarına çekildi. Soğuk bir sabaha uyanırken bulutlar dağılmış yağmur dinmiş gökyüzü ve güneş tüm renkleriyle bizi aydınlatmaya başladığında ateşi canlandırıp ortak kahvaltı masalarına kurulduk.
Hepimiz aynı şeyi konuşuyorduk:
Bol bol var diyerek buraya çocuklarımızla geldiysek iyiyiz çok şükür diye tekrar edip duruyorduk.
Ayça Oğuş
14.10.2017
Bu yıl havalar sıcak ve yağışsız gidiyor diye algılıyoruz. Geçen yıl ilk kampımızı nisan ortası Delmece yaylasına koymuş ve bir süpriz ile kar yağmış bir sabaha uyanmıştık. Bunu yeniden denemek istedik ve geçen hafta Delmece kampımızı tamamladık. Hava mükemmeldi. Bu hafta da Taraklı kampı koyduk. Özellikle yaylalara kampları her yıl farklı bölgerele farklı zamanlarda koyarak değişik mevsimlerdeki gözlemlerimize katkıda bulunmaya çalışıyoruz.